Türkiye de 1980 nin
sonlarında başlayan ISO 9000 ( Kalite Güvence Sistemi ) ile ilgili çalışmalar da
oldukça yol alınmasına karşılık, daha iyiye gidişte arayış devam etmektedir. Bu
durum “Mükemmele ulaşılmaz ancak peşinden koşulur.” düşüncesi ile
uyuşmaktadır.Seksenli yılların sonun da Kalite Güvence Sisteminin felsefesini
kavrayıp anlatmak için verilen mücadelelerden Üniversitelerde öğrencilere ders
olarak anlatmaya varan yolculukta alınan mesafe küçümsenmeyecek ölçüdedir. Yıllar
boyunca ISO 9000 standartındaki en önemli değişim adı ile beraber içeriğinde
gerçekleşmiştir. »» “Kalite Güvence Sistemi”, “Kalite Yönetim Sistemi” adını
alırken kuruluşların kendilerini zoraki bir takım dokümanlara uyarlaması yerini
önce kendilerini tanıma, analiz etme, daha sonra gerektiği kadar dokümante etme
yaklaşımına dönüşmüştür. Böylece kendilerini tanıdıklarını zanneden
kuruluşların, kendilerini ne kadar tanıyıp tanımadıkları ortaya çıkmış ve
kendilerini geliştirme ve iyileştirme için fırsat ve kurumsal kültürünü
yaratmasına neden olmuştur.
Yıllar içinde kuruluşlar ile toplumu daha fazla
yakınlaştıran diğer yönetim sistemleri devreye girmeye başlamıştır. Bunların
ilki ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi, kuruluşun işlevini yerine getirirken
çevreye olan yaklaşımını da ortaya koyması bakımından önem kazanmıştır. İnsanın
var olduğu yerde kirlenme kaçınılmazdır. Zira hayatı kolaylaştıran,
güzelleştiren bir çok ürün veya hizmeti oluştururken, yaşanılan ortamın tahrip
edilmemesi olanaksızdır. Peki ne yapılmalıdır ? Kirletmeyi ortadan kaldırmalı,
mümkün değil ise azaltma ve kontrol altına alınmalıdır. İşte ISO 14000 ile
kuruluşlar yaşadıkları ve paylaştıkları çevreye daha duyarlı bakar hale
gelmişlerdir.
Henüz ISO kapsamına girmeyen ve fakat kuruluştaki
çalışanların ve onların ailelerini yakından ilgilendiren bir diğer yönetim
sistemi ise OHSAS 18000 dir. İş Sağlığı ve Güvenliği konularındaki çalışmalara
odaklanan bu yönetim sistemi yaklaşımı ile sadece üretilen ürünün kalitesi ve
onun sürekliliği değil onun üretiminde önemli rol oynayan insan faktörünü de
mercek altına alma yolu açılmıştır. Kuruluş, çalışanlarının güvenli ve sağlıklı
ortamda çalışmalarını sağlayarak hem çalışanına, hem onun ailesine, hem de
sağlıklı bir neslin ilaç tüketiminde sağlayacağı tasarrufla ülke ekonomisine
katkı sağlamanın yanında kendi üretiminin de sağlık ve güvenliğini koruma altına
almaktadır.
Yukarıda kısaca değindiğimiz popüler olan yönetim
sistemlerine sektörel özellikleri bakımından ISO 22000 “Gıda Güvenliği Yönetim
Sistemi” vd. lerini de ilave edebiliriz.
Hepsinin ortak özelliği, kuruluşun faaliyeti sırasında
çeşitli açılardan taşıdığı riskleri yönetebilmek üzere tasarlanmış olmalarıdır.
Risklerini analiz edip sağlıklı olarak yönetebilen kuruluşlar hayatta ve ayakta
kalmayı sürdürebilmektedir.
Yıllar önce bunları kimlere ve nasıl anlatabiliriz derken
yazının başında da belirttiğim gibi şimdi işletmelerle stajlarda çalışan genç
arkadaşlarımızın ders programlarında yer almaya başladık. Mesleklerini öğrenmeye
çalışan kardeşlerimize Yönetim Sistemleri felsefesini aktarmak heyecan verici
olduğu kadar da örnekler türetmek bakımından da güç olmaktadır. Zira bir kısmı
stajını yapmamış ve dolayısı ile işletme tanımamış, bir kısmı stajını yaparken
bu konulara ilgi duymamış olmaktadır. Bu sebepten Yönetim Sistemi kurmuş olan
kuruluşların sosyal sorumluluklarını da düşünerek özellikle stajyer öğrencileri
için kuruluşlarında yürütmekte oldukları yönetim sistemi hakkında bilgi
vermeleri yetişen gençlerimiz için çok faydalı olacağı kanısındayım.